DÖVİZ KURLARI
Döviz Alış Satış
Dolar
Euro
TAZiYELER  + Ekle 
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Abuzer Akbıyık
abuzerakbiyik@hotmail.com
Harran Viran Oluyor
18 Haziran 2023 Pazar Saat 16:52

Değerli dostum Sanat Tarihçisi Dr. Cihat Kürkçüoğlu’nun yıllardır Urfa tarihi eserlerinin ortaya çıkarılması, koruması, restore edilmesi, fonksiyon kazandırılarak yaşatılması ile ilgili kitap, makale ve köşe yazılarını, konferanslarını yakından biliyoruz. Son zamanlarda da Harran’ın önemini ve Harran’daki tahribatı, ören yeri etrafındaki betonlaşmayı dile getiriyor “Tarihi Harran şehri ve ovası yok oluyor…içimiz yanıyor…neyi bekliyoruz…Allah rızası için bu yangını söndürün…diye feryat ediyor.  Değerli gazeteci Veysel Polat bu konuyu aylardır manşetlere taşıyor, Urfa kurtuluş tarihini öğrendiğimiz Av. Müslüm Akalın “Harran yok olmasın, Devletin 2009 yılında Harran’daki tahribatı kamuoyuna taşıdık Devlet ciddi kaynaklar göndermesine rağmen bir ilerleme olmadı. Aradan geçen zaman içinde manzara ortada” diyor. Ve daha pek çok kişi Harran’daki olumsuz gelişmeleri dile getiriyor. Söylenenlere tamamen katılıyorum. Harran Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet, yapılan kazı çalışmalarında her gün yeni bir müjde veriyor fakat heyhat, ören yeri etrafındaki yapılaşma devam ediyor, tarih yok ediliyor, kadim kültür yok ediliyor, turizm yok ediliyor. Bir başka ifade ile “Harran, viran oluyor”.  

Ben bugün konun başka bir yönünü dile getirmek istiyorum. Bugüne kadarki bilgi ve müşahedelerime göre, bir yerdeki tarihi eserleri korumak için, Devlettin sahip çıkması yeterli gelmiyor, esas olarak o yöredeki halkının bilinçlenip, eserlere sahip çıkması gerekiyor.

Tarihi eserleri koruma ile ilgili Kanunlar, kanunu uygulamakla ilgili Vali, Belediye başkanı, Müze, Koruma kurulu, Polis, Jandarma gücü elbette önemlidir. Müeyyideler, caydırıcıdır, fakat yetersizdir. Hele bu tahribatı uygulayan kanunu hiçe sayan Vali veya Belediye başkanı olursa ne olacak? Bunun örneklerini Urfa tarihinde çok duyduk, gördük. Büyükyol’daki, saray gibi tarihi evleri yıkan, Divanyolu’ndan aşağı çarşıya kadar pek çok tarihi evi ve Yıldız Hamamı’nı -içinde bayanlar yıkanırken- yıkan, Tarihi Vali konağını yıkıp yerine kendi adına işhanı yapan, Su Meydanı’ndan Aşağı Çarşıya kadar, onlarca tarihi evi yıkan, tarihi Karakoyun’un üzerini kapatıp İşhanı yapan….. zamanın valileri,  belediye başkanları değil mi?  Halk bilinçli olsaydı, tarihi değerlerine sahip çıksaydı, Urfa’da bu kadar tahribat olur muydu?

İşte bu nedenledir ki, bana göre; tarihi eserleri Devletten ziyade, esas olarak oranın halkı korur. Bu da halkın tarih, kültür, turizm konusunda bilgilenmesi, değerini anlaması ve bilinçlenmesi ile olur.

Rant elde etmek üzere, 1990 yılı öncesi pek çok tarihi Urfa ev yıkılıp yerine betonarme işhanı yapılıyordu.  1990 yılında Şanlıurfa Valisi Sayın Ziyafettin Akbulut başkanlığında ŞURKAV Vakfı kuruldu. Vali ve Vali Yardımcısı Hasan Duruer başta olmak üzere Vakıf yönetimi ve çalışanları canla başla çalışarak, önce Balıklıgöl havzasında önemli çalışmalar yaptılar, daha sonra Urfa evlerini aldılar, restore ederek örnek konukevi ve otel haline getirdiler. Daha sonra gelen Şanlıurfa’ya gelen Muzaffer Dilek, Şemsettin Uzun, Celalettin Güvenç gibi valiler, Ahmet Hamdi Nayır ve Ramazan Seçilmiş Vali yardımcıları meseleye sahip çıktılar, tarihi hanları, çeşmeleri, çarşıları restore ettiler. Tarihi evleri aldılar, restore ettiler evlere değer kattılar. Bunu gören Urfa halkı da, tarihi evleri yıkma yerine sahip çıkmaya, konukevi haline getirmeye başladı. Böylece onlarca ev, han yıkılmaktan, yok olmaktan kurtuldu. Şimdi bu mekanlar, lokanta, konukevi, butik otel olarak turizme hizmet ediyor. Bu yerler mülk sahiplerine, işletme sahiplerine, çalışanlara, sıra gecesi müzik ekiplerine ekmek kapısı oldu.  Bugün, tarihi evi olan birine “Bu evi yıkalım yerine işhanı yapalım” desen, -Devletten gerekli izinler alınabiliyor olsa bile-  “Git kardeşim sen kafayı mı yemişsin, evimi hiç yıkar mıyım, restore eder, butik otel, konukevi yaparım, hem tarihi yerimi korumuş, hem de çok daha fazla para kazanırım” der.   1990 yılında başlayan tarihi değerlere sahip çıkma ile ilgili devlet-millet işbirliği amacına ulaştı. El an, Urfa içinde tarihi yapıları sahiplenme, koruma, yaşatma süreci halen devam ediyor, tarihi hanlar, evler restore ediliyor, turizme kazandırılıyor. Bu sevindirici, gelecek için umut verici bir durum.  

Konu ile ilgili yıllar öncesi, Şuayip Şehri gezisindeki bir hatıramı nakletmek istiyorum..

Şuayip Şehri, Şanlıurfa’nın 75 kilometre güneydoğusunda, Harran ilçesine bağlı Özkent Köyü’nde yer almaktadır. Şuayip Şehri, Roma Dönemi’nden kalma harabe yapıların bulunduğu bir antik kenttir. Hz. Musa'nın kayınpederi, Şuayb Peygamber'in bu kentte yaşadığına ve kentin adını Şuayb Peygamber'den aldığına inanılmaktadır. Buradaki bir mağara Şuayb Peygamberin makamı olarak ziyaret edilmektedir.

Şuayip Şehri’nde, ev, kemer kalıntıları toprak yüzeyinde görülmekle birlikte, esas olarak şehir henüz toprak altındadır. Tarih ve turizm açısından çok önemli olan bur yere henüz el atılmamıştır.

Yıllar önce Urfa çevresini tanımak, tarihi yerlerini görmek üzere hafta sonraları arkadaşlarla gezi düzenliyorduk. Bir hafta sonu da Diş Doktoru Abdi Demirtaş, Rahmetli Müspah Hicri ve birkaç arkadaşla birlikte tarihi Harran ören yeri, Han-el Barur  Kervansarayı ve oradan Şuayip Şehri’ne gittik. Şuayip Şehri’ni ben ilk defa görüyordum. Görünce çok etkilendim.

Şuayip Şehri’nin  hemen yanında Özkent Köyü var. Oraya varıp araçtan indik, etrafımıza bakınırken, karşıki evden birinin bize doğru geldiğini gördük. Yanımız gelen kişi, kendisini tanıttı, bu köyde oturduğunu, bu bölgenin bekçiliğini yapmak üzere Valilik tarafından görevlendirildiğini, gezmek ve bilgi vermek üzere bize yardımcı olabileceğini söyledi.   Biz de onun mihmandarlığında tarihi yeri gezmeye başladık.  Şuayip Peygamberin Makamı denilen bir yerde namaz kıldık, dua ettik, sonra tarihi kalıntıları gezdik, fotoğrafa çektik. Gezimiz sürerken, görevi kişi, sizi, yer altında yeni açılan bir yere götüreyim dedi. Olur dedik, birlikte gittik. Gittiğimiz yer, toprağı üzerinden yeni temizlenmiş bir yapı idi. Başımızı eğerek, yarı sürünerek bu yapının içine girdik. Bu oda, yer yaklaşık 25 metrekare büyüklüğünde, bir mabet idi. Etrafımıza bakınca korkunç bir manzara ile karşılaştık.  Girişin karşısındaki kemerli olan kısmın, bir bölümü testere ile kesilmiş, kırılan parçalar halen yerde idi. “Bu nedir” deyince, görevli olan bize olan-biteni anlatmaya başladı. “Geçen gün, Köyde yaptığı evde yapı taşı olarak kullanmak üzere, bu kemerleri keserken yakaladık”.  Dedi. Bunu duyunca hepimizin morali bozuldu, bu nasıl cahillik dedik, yapılan bu tahribat karşısında adeta şok olduk. Moralimizin bozulduğunu gören görevli, Şuayip şehir ile ilgili bildiklerini aktarmak ve bir ayran ikram etmek üzere evine davet etti. Görevlinin evine gittik. Kendisini dinledik. Daha sonra kendi aramızda konuşarak durum değerlendirmesi yaptık. Arkadaşlarımızdan biri, Valiyi ziyaret edelim, Şuayip Şehri’ni ve önemini anlatalım, buranın turizme kazandırılması için, kazı yapılması, şehrin ortaya çıkarılması gerektiğini ifade edelim dedi. Bana sordular sen dersin diye. Ben de “Valiye gidelim fakat şunu söyleyelim. Madem ki, tarihi eserlerimize sahip çıkamıyoruz, koruyamıyoruz, restore edemiyoruz. Bütçe yetersiz, kadro yetersiz, halk bilgisiz. O halde, Şuayip Şehri’nin etrafına iki metre eninde nervürlü demirli beton duvar yapalım. Bu sahanın üstününe de nervürlü demirden en az iki metre kalınlığında beton dökelim. Binlerce seneden beri gelen bu tarihi eser bozulmasın, ta ki bunun değerini bilen, bütçesi, kadrosu bunu korumaya müsait bir toplum gelinceye kadar bozulmadan kalsın” dedim. Sorunu ilettik, yazdık çizdik fakat değişen bir şey olmadı…   

Tarihi eserlerin tahrip edilmesi, buradan sökülen taşların, sütün başlıklarının, heykel kabartmalarının bilinçsizce yapı taşı olarak kullanıldığı pek çok kişinin bildiği bir konudur. Babam, Akçakale’de yapılan bir devlet binasında Harran ören yerinden getirilen taşların kullanıldığını anlatmıştı.  Biz de Urfa çevresindeki tarihi yerlerle ilgili yaptığımız gezilerde, tarihi yapılardan sökülen taşların, köy evlerin çevre duvarlarında kullanıldığına şahit olduk. Vali muavini ile Urfa kalesinde dolaşırken, Kale duvarlarını onarmakta olanların, kale içindeki yapı taşlarını, duvarın arasında dolgu maddesi olarak kullandığını gördük. Uyarılan kişi “ortadaki bu taşlar haram olmasın diye, duvarların ortasında dolgu malzemesi olarak kullanıyoruz” cahilce cevap verdiğini duyduk.  Değerli Araştırmacı-Gazeteci-Yazar bir sohbetinde tarihi bir mekandan sökülen insan figürlü bir kabartmanın, köy evinin bahçe duvarında kullanılmış olduğunu gördüğünü bize nakletmişti. Tarihi yapıların talan edilmesi ile ilgili pek çok örnek vardır.

Kanaatimce, Tarihi eserleri koruyacak olan o yörenin halkıdır. Halk gerek cahilliğinden, gerek bilinçsizliğinden tarihi eserlere bilerek veya bilmeyerek zarar verebilir. Rant elde etmek üzere Valiler, Belediye başkanları, encümen üyeleri tarihi mekanları, verimli toprakları imara açabilir. Siyasiler, zenginler güçlerini kullanarak, kılıfına uydurarak, para hırsı uğruna tarihi yerleri yıkabilir, yıkılmasına aracılık edebilir, göz yumabilir. Bu her zaman mümkündür. Buna karşı çıkacak olan, bilgili ve bilinçli yöre halkıdır.   

Tarihi eserlerin korunması için bilgi ve bilinç bu kadar önemi iken, şimdi soruyorum; Harran, Akçakale halkı bu konuda aydınlatıldı mı, halkın katılımı ile bu konuda bir toplantı, çalıştay, sempozyum, seminer çalışma yapıldı mı? Harran’ın Tarih, Din ve Bilim tarihindeki önemi, turizm potansiyeli ve sağlayacağı faydalar yöre halkına anlatıldı mı?  Bölgenin betonlaşması ile tarihin yok olacağı, tarihin yok olacağı izah edildi mi? Halkın bir kısmı, tarihi önemini anlamasa bile, işin gelir tarafını çok iyi bilir. Bu yönü ile, Harran ören yeri, Harran evlerinin, çevresinin korunması halinde, oranın bir turizm yöresi olacağı, orada yaşayan herkesin bundan maddi gelir elde edeceği anlatıldı mı?

Sonuç olarak; tarihi yerlerin korumak için, Kanunlar, Vali, Belediye Başkanı, Polis, Jandarma elbette gereklidir, fakat yeterli değildir. Tarihi mekanlar esas olarak halkın sahip çıkması ile korunur, yaşatılır. Bu nedenle, öncelikle Harran ören yeri çevresindeki betonlaşma durdurulmalıdır. Halkı bilinçlendirmek üzere Valilik, Belediye, ŞURKAV ve diğer vakıflar, dernekler tarafından çalışma başlatmalıdır. Sadece o yöreye ait değerleri korumak üzere, “Harran’ı Yaşatma Derneği” veya “Harran Vakfı” gibi sivil toplum örgütleri kurularak, halkla iç içe halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme, tarihi eserleri koruma, yaşatma amaçlı projeler yapılmalı ve uygulanmalıdır.       

Bu yazı toplam 3567 defa okundu.
Bu Yazıya Henüz Yorum Eklenmemiş.
Şu An Sitede
Kişi Online
DÜNÜN MANŞETLERi
SEFERLER  + Ekle 
ETKiNLiK  + Ekle 
ARŞİVDE ARA
ÇOK OKUNANLAR
ÜYELİK
Genel İçerikler