Sabri Kürükçüoğlu
sabriharran@hotmail.com
Kültür ve Çevre Bilinci
11 Ağustos 2013 Pazar Saat 00:52
Zaman, önüne geçilemeyen bir hızla uçup gidiyor. Bu arada toplum hızla değişiyor. Bizlere “gelişiyor muyuz?” sorusunu sorduruyor hep. Bizi besleyen ve yaşatan toprak ve havanın da nitelik değiştirdiğine tanık oluyoruz… Doğup büyüdüğümüz ve yaşadığımız çevre ile olan anılarımız ise gittikçe kayboluyor. Değerler geri dönüşü olmayan biçimde yitiriliyor. Doğal çevreyi ve kültürel çevreyi koruma ve yaşatma yolunda adımlar atılıyor mu? Nelere sahibiz? Nereye doğru gidiyoruz? Sorularıyla kendimizi sorgulamalıyız. Sosyal ve ekonomik şartların değişmesiyle kültür ve tabiat varlıklarının olumsuz etkilenmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız. Her geçen gün aleyhimize işlemektedir. Avrupa Birliği’ne katılma sürecinde, değişimin gelişmeye dönüştürülmesi kaçınılmaz olsa gerek. Bu süreçte kültür ve çevrenin korunması öncelikli gündemlerden biri olmalı. Koruma adına sürdürülen çabaları yaygınlaştırmak, toplumu ve kurumları bu çabalara ortak etmek en önemli hedef haline getirilmeli. Günü kurtarma politikalarından vazgeçmeliyiz. Bugüne kadar devletin karar mekanizmalarınca doğayı ve kültürü koruyamadığımız ortada. Bunca olumsuzluğa rağmen sivil toplum örgütleri ve sağduyulu insanların yokluklar içerisindeki çabalarını görmek bizleri sevindiriyor. Kültürel mirasa insanlığın ortak mirası olarak da bakmalıyız. Bu mirasın korunması en kutsal görevlerimizden biri olmalı. Kültür ve inanç turizminden elde edeceğimiz ekonomik faydalar da bu varlıklarımızın korunup canlandırılması ve yaşatılması ile sürdürülebilecektir. Neler Yapılabilir? Koruma çalışmalarının bir parçası olarak, kültürel değerlere yönelik bilinç eksikliği ve umursamazlık kentin üst düzey yöneticilerince ele alınmalı. Kurumlar arasında bu konuda koordineli çalışmaların yürütülmesi, kentte bilinç düzeyinin arttırılması başlıca ilke olmalı. Özellikle çevre, kültür, eğitim alanında sivil örgütlenme herkesçe desteklenmeli. Kalıcı ve sürekliliği olan bir çizgide yol almak gerekiyor. Bunun için birikimli, özverili kurum kuruluş ve kişilerin bir araya gelmeleriyle doğal çevreyi ve kültürel çevreyi koruyup yaşatacak ortak projeler üretmek zorundayız. Güçleri birleştirerek tüm çalışmalarda kamu-halk-sivil örgütlenme katılımı sağlanmalıdır. İnsanların kendi sorunlarına sahip çıkarak örgütlenme ve çözümler üretebilme düzeyine erişmeleri amaçlanmalıdır. Gerekirse bu işler için fon oluşturma yoluna gidilmelidir. Gelecek Bıraktığın ‘İz’dir. Yöremizin çocuk ve gençlerinden başlayarak eğitim ve bilinçlendirmeye önem vermeliyiz. İlköğretim okullarının binaları hafta sonları bu bilinçlendirme faaliyetlerine açılabilir. Özellikle üniversite gençlerinden gönüllü öğretmenlik yapacak gençlerle “kültür ve çevre seminerleri” organize edilebilir. İlköğretim öğrencilerine yönelik, birkaç sayfadan oluşan bültenler basılıp dağıtılabilir. Bu kampanyalarda sanatçılardan (müzik, resim, tiyatro, sinema, şiir ve edebiyat vb. alanlarda) destek alınması yoluna gidilmelidir. Bu faaliyetleri şenliğe dönüştürebiliriz. Bunlar ilk aşamada akla gelenler… Yağmalanan doğal varlıklar, kaybedilen kültür zenginlikleri, ayakta zor duran kültürel miras kolay oluşmadı bu topraklarda… “Kültürel Mirasın Korunması ve Yaşatılması” sözde kalmayıp yaşamın bir parçası haline getirilmelidir. Geçmiş kuşakların bize bıraktıklarının yok olmasına ve gelecek kuşakların yaşam kaynaklarının erimesine seyirci kalmamalıyız. Onurlu bir birey ve “Onurlu bir Türkiye’li” olarak bugünü ve geleceği yaşanabilir kılmalıyız.